KAKTÜS...
Bizler, her birimiz ...
Birbirimizin hayatlarında, en nadide çiçekleriz. Bizi yaşatan şey, hayatta tutan şey, birbirimize verdiğimiz özveri ve emek.. Bir tohum iken var oluyoruz hayatlarımızda, birbirimizin gelişimini, büyümemizi izlemek muazzam bir duygu.. Birbirimizde var olduğumuz sürece; hep bakmak zorundayız.. O bıraktığımız güzide saksıda ki nadide çiçeğe; bir başkası alıp götürdü su verdi, ilgisini, zamanını verdi diye, çiçeğe kızamazsın!
Sen onu ölüme terk ettin, başkası ona can verdi...
Ben herkesin en nadide çiçek olduğu yerde; kaktüs olanım...
Bir damla suyla hayat boyu yaşamak zorunda olanım...
G(Ç)ölümü arıyorum...
Gitmek zorunda olanım..
Hayatını hayatıma, hayatımı hayatına yaklaştıramayacak olanım. Olduramam! Olduramazsın!
Sevmek ve sevilmek bedenlerimizi yan yana getirmeye yetmez.
Ruhlarımızı demiyorum, Ruhlarımız bu dünyada da; ve varsa öbür dünyada da birlikte! Biz çoktan seni ve beni bırakıp bir olduk.. Bir arada olamadık belki ama bir olduk! Şimdi; bedenimi senin bedeninden çok uzaklara sürüklemek zorundayım.. Ruhumu mu? O senin içinde .. Ruhum senin nefesinde.. Ruhum senin kanında.. Ruhumu, ruhundan ayıramam! İçe dokunmak, öze dokunmak, ruha erişmek buymuş dedim!
Uzanabilecekken, el uzatamamakta buymuş dedim!
Elinden tutup, dünyanın bir ucuna gidebileceğimle, yüzlerce kilometre yolu, en zorlu yolu, en karlı, en soğuk havada hemde ...
Hatta elinden tutup ölebileceğinle; ona gidememek. Ve ondan da gidememek çaresizlik..
Hem de onunda seni beklediğini bildiğin halde. Buradayım dediği halde..
Onun toprağı orası.. Bir nilüferi toprağa ekemezsin, yaşayamaz.
Sen onun gölünde var olamazsın.. Kaktüssün...
O göllerde, Sen çöllerde...
Baktığın göğe bile bakmayacağım...
Yorumlar
Yorum Gönder